Labubu çılgınlığına bakınca aklıma hep aynı şey geliyor: Biz gerçekten kendi tercihlerimizle mi yaşıyoruz, yoksa görünmez bir pazarlama dalgasının sürüklediği birer tüketici miyiz? Küçücük, dişlek bir oyuncak, hem çocukların hem yetişkinlerin gündemini böylesine meşgul ediyorsa, burada yalnızca bir “sevimlilik” meselesinden değil, çok daha derin bir sosyo-ekonomik olgudan söz etmek gerekiyor.
İtiraf etmeliyim, ben de bu çılgınlıktan payımı aldım. Çocuklarım arkadaşlarının elinde gördükçe, reklamlarda karşılarına çıktıkça Labubu’yu istemeye başladılar. İlk başta direndim. “Sıradan bir oyuncak işte, ne farkı var?” diye düşündüm. Ama onların gözlerindeki parıltı, sosyal çevrelerinde geri kalma korkusu, bana da baskı kurdu. Sonunda ben de satın aldım. O an yüzlerindeki mutluluk paha biçilemezdi, ama içimde garip bir burukluk vardı. Çünkü biliyordum ki bu mutluluğun kaynağı oyuncağın kendisi değil, onun simgelediği “ait olma” duygusuydu.
Labubu, çocuklar için bir oyuncaktan öte, bir statü göstergesine dönüştü. Arkadaş ortamında “sahip olma” ile “dışlanmama” arasındaki ince çizgi, pazarlamanın en güçlü silahı haline geldi. Tüketim kültürü artık yalnızca yetişkinleri değil, çocuklarımızı da duygusal bir ağın içine hapsediyor. Üstelik bu ağ öyle ustaca örülüyor ki, biz farkına varmadan gönüllü bir şekilde içine giriyoruz.
İşin ekonomik boyutuna bakınca tablo daha da çarpıcı. Pop Mart, 2025 için 20 milyar yuan gelir hedefliyor ve bu hedefe ulaşmak onlar için “oldukça kolay” görünüyor. Net kârlarında %400’lük bir artış yakalamış durumdalar. Hong Kong borsasında hisseleri hızla değer kazanıyor. Labubu serisi tek başına toplam cironun üçte birinden fazlasını oluşturuyor. Yani çocuklarımızın o masum istekleri, aslında dev bir küresel şirketin stratejik gelir kapısı haline gelmiş durumda.
İroni şu ki, biz bireyler “bir oyuncak aldık” sanıyoruz, ama aslında dev bir endüstriyi besleyen zincirin bir halkasına dönüşüyoruz. Tüketim dediğimiz şey artık sadece ihtiyaç karşılamıyor; duygularımızı, kaygılarımızı, hatta çocuklarımızın arkadaş ortamındaki konumunu bile satın almaya çalışıyoruz. Bir oyuncak üzerinden şekillenen bu çılgınlık, belki de modern ekonominin en çıplak gerçeğini bize gösteriyor: Tüketim artık yalnızca cüzdanımızı değil, kimliğimizi de şekillendiriyor.
Labubu bugün bir oyuncak, yarın başka bir şey olacak. Ama değişmeyen gerçek şu: Küresel şirketler duygularımızı en kârlı ürün haline getirdi. Biz de çocuklarımızı mutlu etmek isterken, farkında olmadan bu oyunun bir parçası oluyoruz. İşte bu yüzden, Labubu çılgınlığı bana yalnızca sevimli bir oyuncaktan ibaret görünmüyor. Tam tersine, kapitalizmin en sevimli maskelerinden biri gibi duruyor.