Eskiden büyüklerimiz "Aşk fedakârlık ister" derdi. Şimdi ise aşk, kredi skoru istiyor. Eskiden sevdiğinle el ele bir hayat kurmak yeterliydi, şimdi bankaya gidip "beraber evlenebiliyor muyuz?" diye ön onay almak gerekiyor. Ne zaman ki çeyiz sandığı yerini beyaz eşyaya, çeyiz bohçası ise beyaz borca bıraktı, o gün anladık: Evlilik, aşkın finansman modeline dönüşmesidir.

Aşkın en büyük düşmanı ayrılık değil artık; konut kredisi faiz oranı. Bakınız, TÜİK diyor ki Türkiye’de her yıl 600 bin çift evleniyor. Ama kimse sormuyor: Kaçı çıkarken mutlu, dönerken borçlu? Çünkü bir düğün; gelinlik, altın, salon derken ortalama 650 bin TL’yi yutuyor. Bu parayla Anadolu’da 1+1 apartman dairesi değil, kayınvalidenle 3+1 yaşam garantisi alıyorsun. Eskiden düğün sonrası çiftlere “Allah mesut etsin” denirdi. Şimdi “Allah ödemeyi nasip etsin” deniyor.

Gençler neden evlenmiyor biliyor musunuz? Aşık olmaktan değil, ev kiralamaktan korkuyorlar. İstanbul'da asgari ücretle yaşayan biri, evlenmek için önce maaşını artırmalı, sonra iki yıl boyunca hiçbir şey yememeli. Bu yüzden yeni evli çiftler artık balayını market reyonunda geçiriyor: "Bu indirimli pirinç mi yoksa ev kredisine katkı mı aşkım?"

Aşık olmak kolay, kiraya çıkmak cesaret ister. Şair burada susar, emlakçı konuşur.

Türkiye boşanma oranlarında da artık Avrupa’yı yakaladı. Ama unutmayın, her boşanma bir kriz değildir. Bazen iki kişi, kredi borcundan daha az zarar verir. Boşandıktan sonra çiftler ikiye ayrılır: Ekonomik özgürlük peşinde koşanlar ve hâlâ ortak borcu ödeyenler. Boşanan kadınlar genellikle gelir kaybeder, erkekler ise saç. Çocuklar mı? Onlar zaten yeni çıkan her faturada “benim yüzümden mi?” diye soran en küçük ekonomik mağdurlardır.

"Bekârlık sultanlıktır" lafı, tek başına fatura ödeyenlerin psikolojik savunma mekanizmasıdır. Çünkü yalnız yaşamak artık özgürlük değil, bütçesel lükstür. 2024 verilerine göre Türkiye’de 19,5 milyon kişi evlilik yaşında bekâr. Bu rakam, Aile Bakanlığı'nı değil, çöpçatan uygulamalarını ilgilendiriyor. Bekârlık oranı arttıkça, küçük ev talebi artıyor. İnşaat sektörü seviniyor. Aşk piyasası üzülüyor. Yalnız yaşamanın en büyük avantajı ne biliyor musunuz? Yorganı kimse çekemez. En büyük dezavantajı? Elektrik faturasını kimseyle paylaşamazsın.

Eskiden “Yorgan gitti kavga bitti” denirdi; şimdi yorganın markası MyBed değilse kavga taksitle de bitmiyor. Nikâh masasına oturmadan önce aileler WhatsApp grubunda “krem mi vizon mu koltuk?” anketi açıyor, damat adayının İngilizce seviyesiyle koltuk kumaşının leke tutmazlığı aynı Excel tablosunda buluşuyor. Bir yanda gelinin “akıllı ütü”lü çeyiz listesi, diğer yanda damadın “yüksek lisans + sabit maaş” başlıklı CV’si… Aşk mı? En son banka uygulamasından gelen “Faizsiz 3 taksit fırsatı!” bildirimi, romantizm barometresinde ancak kısacık bir titreşim yaratıyor.

Kısacası sevgili okur, aşk hâlâ var ama fiyatı dövizle belirleniyor. Evlilik, romantizmin borsaya açılmış hâlidir. Altın fiyatı yükselirse, takı töreninde alkış azalır. Kredi faizleri artarsa, nikah defteri evde kalır. Gıda enflasyonu tırmanırsa, düğün menüsü mercimek çorbası ve helva olur. Ve her şeyin sonunda aşıklar birbirine “Seni seviyorum” demez, “Gel ortak hesap açalım” der.

Son söz: Aşk, ekonomiye yenik düşmez. Ama bazen kredi taksidine denk gelip iki taksit arasında sıkışabilir. Evlilik de bir nevi uzun vadeli yatırım. Ancak unutmayın; bu yazı yatırım tavsiyesi değil, hayat tavsiyesidir.