Son yıllarda merkez bankalarının altın alımları rekor kırarken, bu eğilim 2024 ve sonrasında daha da hız kazanacak gibi görünüyor. OMFIF’in araştırmasına göre, merkez bankalarının net %40’ı önümüzdeki 10 yıl içinde altın rezervlerini artırmayı planlıyor. Bu oran, küresel finans sisteminde kıymetli metale duyulan güvenin giderek arttığını gösteriyor.

Özellikle 2 Nisan Kurtuluş Günü’nde ABD’nin uygulamaya koyduğu yeni gümrük vergileri sonrası, ABD tahvilleri ve dolar varlıklarında yaşanan düşüş, merkez bankalarının gözünü yeniden altına çevirmesine neden oldu.

UBS Varlık Yönetimi Strateji Başkanı Max Castelli, “2008 krizinde bile böyle bir güven sarsılması görmemiştik. Rezerv yöneticileri ilk kez doların güvenli liman statüsünü sorguluyor,” dedi.

Euro yükselişte, yuan da radar altında

Doların zayıflayan konumu, euro ve Çin yuanı gibi diğer büyük para birimlerinin öne çıkmasına yol açtı. OMFIF anketine katılan merkez bankalarının net %16’sı, önümüzdeki iki yıl içinde euro cinsinden varlıklarını artırmayı planladığını belirtti. Bu oran, geçen yıl yalnızca %7 düzeyindeydi.

Daha uzun vadede ise Çin yuanı dikkat çekici bir artış potansiyeli taşıyor. Merkez bankalarının net %30’u yuan rezervlerini artırmayı planladıklarını ifade ediyor. Bu, yuanın küresel rezervlerdeki mevcut %2’lik payını üçe katlayarak %6’ya çıkarabileceği anlamına geliyor.

Yuan üzerindeki en büyük sınırlayıcı faktör ise halen yürürlükte olan sermaye kontrolleri. Ancak Çin Merkez Bankası eski başkanı Zhou Xiaochuan’a göre, gerekli reformlar yapıldığında yuanın rezerv para olarak daha büyük bir rol üstlenmesi mümkün.
Euro ve yuan, merkez bankalarının yeni rezerv tercihlerinde öne çıkan para birimleri arasında yer alıyor.

Euronun küresel rezervlerdeki payı büyüyor

Euro, özellikle son yıllarda yaşanan yapısal iyileşmeler ve Avrupa Birliği’nin ekonomik entegrasyonu güçlendirme çabalarıyla birlikte yeniden cazip hale geldi. Euro, 2011’deki borç krizinden sonra rezervlerde kaybettiği payı geri kazanma yolunda ilerliyor.

Reuters’a konuşan bazı rezerv yöneticileri, Kurtuluş Günü’nden sonra euroya karşı daha olumlu bir yaklaşım oluştuğunu ifade etti. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde da, euroyu dolar karşısında daha güçlü bir rezerv alternatifi haline getirme çağrısı yaptı.

HSBC Merkez Bankaları Küresel Kapsam Başkanı Bernard Altschuler, euronun, rezerv seviyesinde anlamlı bir değişiklik yaratabilecek tek alternatif para birimi olduğunu belirtti. Euro, yapısal eksikliklerini aşarsa, birkaç yıl içinde küresel rezervlerin %25’ine ulaşabilir.

Doların payı düşüyor ama liderliği sürüyor

2035 yılına yönelik beklentilere göre, doların küresel rezervlerdeki payı %58’den %52’ye gerileyecek. Bu düşüşe rağmen dolar, küresel rezerv para statüsünü koruyacak gibi görünüyor. Ancak ABD’deki siyasi istikrarsızlık ve agresif dış ticaret politikaları, doların cazibesini azaltıyor.

Harvard Üniversitesi profesörü Kenneth Rogoff’a göre, euroya yönelimin temel nedeni Avrupa’ya duyulan büyük bir güven değil, doların göreceli zayıflaması. Avrupa, sermaye piyasalarını daha da entegre edip ortak borçlanma mekanizmalarını geliştirirse, euro rezervlerde çok daha hızlı yükselebilir.

Değişim AB’nin stratejik kararlarıyla hızlanabilir

Avrupa Birliği’nin savunma harcamalarını artırarak ABD’ye olan stratejik bağımlılığı azaltmak istemesi, rezerv tercihleri üzerinde de etkili oluyor. Almanya’nın bütçe genişletmesi ve AB’nin sermaye piyasası entegrasyonunu yeniden gündeme alması, euroya olan güveni artıran faktörler arasında.

OMFIF’in anketine göre, kamu emeklilik fonları ve egemen varlık fonları Almanya’yı en cazip gelişmiş piyasa olarak görüyor. Euro üzerindeki olumlu algının güçlenmesi, Avrupa’nın finansal bağımsızlık adımlarına bağlı olacak.