Dünya gazetesi yazarı Prof. Dr. Öner Günçavdı, bugünkü köşe yazısında Türkiye ekonomisinde yaşanan mali baskıların ardından kur istikrarı sağlamak için yapılan müdahalelerin hem yüksek maliyet yarattığını hem de sanayi sektörü üzerinde kalıcı tahribatlara neden olduğunu belirtti. Günçavdı, 19 Mart sonrası dönemde dolar kurunun baskılanmasının Merkez Bankası’na 45 milyar dolara yakın bir yük getirdiğini, bu rakamın kısa sürede 50 milyar dolara ulaşmasının beklendiğini ifade etti.

Siyasi istikrar arayışı kur müdahalelerini tetikledi

Günçavdı’ya göre döviz kurundaki istikrar, geçmiş krizlerin toplumsal hafızadaki etkisi nedeniyle siyasi iktidar açısından belirleyici öneme sahip. Ancak bu istikrarın sağlanması için harcanan döviz rezervleri ve alınan mali tedbirler kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açıyor. Yüksek faiz, vergi artışları ve gelir kayıplarına rağmen toplumun büyük bölümü uzun süre bu politikalara sessiz kaldı.

Sanayi ve çalışanlar sessizce fedakârlık yaptı

Yazıda, ekonomi yönetiminin izlediği politikaların yarattığı yük karşısında reel sektör ve çalışan kesimlerin sessizce fedakârlık yaptığına dikkat çekiliyor. Sanayiciler yüksek faiz ve döviz kuru baskısı altında maliyet artışlarını göğüslerken, ihracatçıların rekabet gücü zayıfladı. Aynı zamanda çalışanlar, gelirlerindeki artışın enflasyon karşısında yetersiz kalmasına rağmen tepkisiz kaldı.

Kur politikası iç pazarda da yabancı rekabeti artırıyor

Günçavdı’ya göre baskılanan kur politikası sadece dış pazarda değil, iç pazarda da yerli sanayiyi zor durumda bırakıyor. Uygun maliyetli üretim avantajına sahip yabancı firmalar, Türkiye’deki düşük kur ve yüksek iç talep sayesinde pazara agresif şekilde girmeye başladı. Bu durum, yerli firmaların hem dışarıda hem içeride rekabet gücünü zayıflatıyor.

Ciro ve üretim arasındaki bağ kopuyor

Sanayi üretim ve ciro endeksleri arasındaki açılmaya dikkat çeken Günçavdı, firmaların giderek üretimden çok ticaret yoluyla kâr etmeye yöneldiğini belirtti. Ciro artışlarının üretimden değil, ithalata dayalı satışlardan kaynaklandığını ifade eden yazara göre bu durum, Türkiye sanayisinin geleceği açısından alarm verici bir tabloyu işaret ediyor.

Reform yerine baskıyla istikrar aramak sürdürülemez

Ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadelede yapısal reformlar yerine sadece para politikasıyla çözüm arayışının başarısız olduğuna dikkat çeken Günçavdı, bu yaklaşımın uzun vadede daha derin sorunlara yol açacağını vurguladı. Yazının sonunda, “Acaba reform yerine bir Trump çıkmasını mı bekliyoruz?” sorusuyla siyaset kurumunun pasifliğine eleştiri getiriliyor.

Gerçekçi kur politikası zorunluluk haline geldi

Yazının en çarpıcı tespitlerinden biri, mevcut ekonomik koşullarda sanayi üzerindeki maliyet baskılarının hafifletilmesi ya da bunları telafi edecek gerçekçi bir kur politikasına geçilmesi gerektiği. Aksi takdirde, hem ihracatın hem de iç piyasa üretiminin sürdürülebilirliğinin tehlikeye gireceği ifade ediliyor.