Türkiye ekonomisinde son yıllarda yoğunlaşan makroekonomik istikrar arayışı, yapısal sorunların göz ardı edilmesine yol açtı. Dünya gazetesi yazarı Prof. Dr. Öner Günçavdı, bugünkü köşe yazısında özellikle gelir dağılımı meselesine dikkat çekerek, “Yapısal sorunlar halının altına süpürüldü, şimdi büyüyerek geri dönüyor” uyarısında bulundu.
Enflasyon odaklı politikalar yapısal sorunları gölgeledi
Günçavdı’ya göre kamuoyunun tüm dikkati enflasyonla mücadeleye yoğunlaşırken, uzun süredir Türkiye ekonomisinin temel sorunlarından biri olan gelir eşitsizliği gündem dışı bırakıldı. Ancak uygulanan sıkı para politikalarının reel sektördeki etkileri, bu sorunların artık görmezden gelinemeyeceğini gösteriyor.
Türkiye, gelir dağılımında AB’nin en kötü, OECD’nin ise en kötü üçüncü-dördüncü ülkesi konumunda. Bu durum yeni değil, yıllardır böyle sürüyor. Ancak ekonomik daralma, büyüme yetersizliği ve artan işsizlikle birleştiğinde gelir eşitsizliği artık yalnızca sosyal değil, siyasi istikrarı da tehdit edecek bir boyuta ulaşmış durumda.
Kur politikası, refah ve gelir adaleti arasındaki bağ
Yazının en çarpıcı bölümü ise reel efektif kur ile refah ilişkisine ayrılmış. Günçavdı, reel efektif döviz kurunun yalnızca rekabet gücünü değil, vatandaşların refah düzeylerini de belirleyen önemli bir gösterge olduğunu belirtiyor. Reel kurun düşmesi, TL’nin değer kazanması anlamına geliyor. Bu da vatandaşların yabancı mal ve hizmetlere erişimini kolaylaştırarak refah düzeylerini artırıyor.
1994-2017 arası dönemde TL’nin görece değerli seyrettiğini ve bu sayede birikimli refah kazançlarının pozitif seyrettiğini ifade eden Günçavdı, 2017 sonrası dönemde ise tablo tersine dönüyor. Kur artışları nedeniyle vatandaşların refah kaybı yaşadığı, yani aslında “refah ihracatı” yaptığı vurgulanıyor.
TL değer kaybettikçe gelir dağılımı bozuluyor
Günçavdı'nın analizine göre, 2002-2017 döneminde gelir dağılımında önemli iyileşmeler yaşandı. Bu dönemde TL’nin göreli olarak değerli seyretmesi, ithal ürünlerin daha erişilebilir hale gelmesini sağladı ve dolaylı yoldan daha adil bir gelir dağılımına katkı sundu.
Ancak 2017 sonrasında, TL’deki değer kayıplarıyla birlikte gelir dağılımı da istikrarlı biçimde bozulmaya başladı. Özellikle dar gelirli kesimlerin ithal mal ve hizmetlere erişiminin zorlaşması, refah kayıplarının daha sert hissedilmesine neden oldu.
Aktif politikalarla gelir adaleti sağlanmalı
Yazar, bugünkü ekonomik tabloda gelir dağılımı sorunlarının konjonktürel gelişmelere bırakılmaması gerektiğini vurguluyor. Refah kaybını durdurmak ve gelir adaletini sağlamak için, ekonomi yönetiminin aktif rol üstlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Bugünkü kur politikalarının ve fiyat dalgalanmalarının gelir eşitsizliğini artırdığı gerçeği karşısında, yalnızca enflasyonla mücadele yeterli değil. Yapısal reformların ve gelir eşitsizliğini hedefleyen sosyal politikaların devreye alınması artık bir tercihten çok zorunluluk haline geldi.