Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, riskli yapı tespiti ve kentsel dönüşüm uygulamalarında ciddi hukuki eksikliklerin olduğunu ve vatandaşların mağdur edildiğini yazdı.
Deprem değil, sistem öldürüyor
Türkiye'nin deprem gerçeğiyle yaşadığı her acı deneyim sonrası riskli yapıların tespiti, güçlendirilmesi ya da yenilenmesi gerektiği genel kabul görüyor. Ancak Dünya Gazetesi yazarı Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, bugünkü köşe yazısında, sürecin uygulama tarafında yaşanan ciddi sorunlara işaret etti. Yavaşlar’a göre, mevzuat ve idari uygulamalar sahada adaletsiz sonuçlar doğuruyor ve bu durum hak sahiplerinin büyük mağduriyetler yaşamasına yol açıyor.
Malik izni olmadan işlem başlatılabiliyor
Riskli yapı tespiti sürecinde yasa gereği malik başvurusu aranıyor. Ancak Yavaşlar’a göre, özellikle bağımsız konutlar söz konusu olduğunda "ortak taşıyıcı sistem" gerekçesiyle, yalnızca bir malikin başvurusu üzerinden tüm bina için işlem yapılabiliyor. Bu, diğer maliklerin bilgisi ve rızası dışında gerçekleşen müdahalelere zemin hazırlıyor.
Firmalara geniş yetki, maliklere baskı
Lisanslı firmalar, riskli yapı başvurusu yapmayan maliklere karşı tutanak tutup, bu kişileri “engel çıkaran” olarak gösterebiliyor. Bakanlık, bu tutanaklara dayanarak kolluk kuvveti desteğiyle yapıya müdahale edebiliyor. Prof. Dr. Yavaşlar, bu uygulamaların maliklerde baskı hissi yarattığını ve temel hakların zedelendiğini belirtiyor.
Tebligatlar eksik, raporlar hatalı
Süreçte birçok malik, resmi bildirimleri değil, lisanslı firma çalışanlarının WhatsApp mesajlarıyla bilgi alıyor. Ayrıca, raporlar eksik ve hatalı olmasına rağmen Bakanlık işlemleri sürdürüyor. Zemin etüdü yapılmaması, taşıyıcı sistemin kanıtlanmaması ve yetersiz teknik belgeler önemli sorunlar arasında sıralanıyor.
Kat karşılığı sözleşmelerde hak kaybı riski
Riskli yapı tespitinin ardından malikler pazarlık gücünü kaybediyor. Bu boşluk, yetkisiz müteahhitlerin devreye girmesine ve adil olmayan sözleşmelerin dayatılmasına yol açıyor. Yasada malik lehine asgari koruma hükümleri yer almadığından, bazı müteahhitler yükümlülüklerini yerine getirmeden süreci terk edebiliyor. Bu durumda malikler, inşaatı kendi imkânlarıyla tamamlamak zorunda kalıyor.
Taşınmaz değer tespiti atlanıyor
Yavaşlar’ın dikkat çektiği en kritik konulardan biri de taşınmaz değer tespitinin süreç başında yapılmaması. Yasal düzenlemelere göre, hak sahipliği ve sözleşmeler öncesi bu değerin idare tarafından belirlenmesi gerekiyor. Ancak pratikte bu yalnızca arsa payı açık artırmaya çıkınca yapılıyor. Bu durum, vatandaşların değerinin çok altında sözleşmeler imzalamasına neden oluyor.
Hukuki güvence şart
Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, yazısının sonunda çözüm önerileri sunuyor:
-
Ortak taşıyıcı sistemin gerçekten var olup olmadığının teknik olarak kanıtlanması,
-
Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde malik lehine asgari şartların zorunlu hale getirilmesi,
-
Taşınmaz değer tespitinin sürecin başında idare tarafından yapılması,
-
Müteahhitler için zorunlu sorumluluk sigortası getirilmesi.
Bu düzenlemelerin eksikliği, mülkiyet hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri zedeliyor. Yavaşlar’a göre, "yaşam hakkı kadar mülkiyet hakkının da hukukla teminat altına alınması gerekir."