GÜNDEM

İran mı üstün, İsrail mi güçlü? Savaş senaryoları masada!

İran ile İsrail arasındaki gerilim sıcak çatışmaya dönüşebilir. İki ülkenin askeri gücü, taktikleri ve ABD’nin olası rolü detaylı şekilde değerlendiriliyor.

Abone Ol

İsrail’in Cuma günü İran’a yönelik saldırıları ve Tahran’ın sert yanıt vaatleri, iki ülkeyi topyekûn bir savaşın eşiğine getirdi. Bölgedeki tansiyon yalnızca bu iki aktörle sınırlı kalmayabilir; ABD’nin de çatışmaya çekilme riski giderek artıyor.

Asker sayısı benzer ama stratejiler farklı

İran, 88 milyonluk nüfusuyla İsrail’e göre sayısal üstünlük taşıyor. Ancak bu, sahadaki askeri başarı için yeterli değil. İran ordusu iki ana yapıdan oluşuyor: Düzenli Silahlı Kuvvetler (yaklaşık 600.000 asker) ve yaklaşık 200.000 personeli bulunan Devrim Muhafızları.

İsrail ise 170.000 aktif asker ve 400.000 yedekle daha küçük ama savaş tecrübesi yüksek bir orduya sahip. Üstelik bu yapı, son teknoloji silahlar ve ABD destekli savunma sistemleriyle destekleniyor.

İran'ın askeri kapasitesi sınırlı mı?

İran, çeşitli ülkelerden temin ettiği karışık bir silah envanterine sahip. Envanterin büyük kısmı eski Sovyet ve Amerikan menşeli. Hava kuvvetlerinde yaklaşık 350 savaş uçağı olsa da çoğu teknolojik olarak geri.

Ancak İran, Shahed dronlarıyla dikkat çeken yerli insansız hava araçları üretiminde ciddi bir kapasite geliştirmiş durumda. Bu İHA’lar hem İran’ın doğrudan saldırı gücünü hem de vekil unsurlar üzerinden yürüttüğü hibrit savaşı destekliyor.

Komuta kademesi hedefte

Son dönemde İran’ın üst düzey komutanları, İsrail’in nokta operasyonlarıyla hedef alındı. Devrim Muhafızları ve nükleer programın kilit isimlerinin öldürülmesi, İran'ın askeri reflekslerinde kırılma yaratmış olabilir.

Nükleer denge ve füze tehdidi

İran’ın kısa sürede nükleer silah üretme kapasitesine sahip olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu kapasitenin aktif silaha dönüşmesi için zaman gerek. Öte yandan İsrail’in hem füze üretim tesislerine hem de nükleer altyapıya yönelik geçmiş saldırıları, Tahran’ın bu planlarını zora soktu.

İran'ın elinde yüzlerce balistik füze bulunuyor ve bunlar olası bir misillemede İsrail’i hedef alabilir. Ancak önceki saldırılarda görüldüğü gibi, İsrail’in çok katmanlı hava savunma sistemi bu tür tehditlere karşı güçlü bir kalkan sunuyor.

İsrail’in teknolojik üstünlüğü

İsrail, hem savunma hem de taarruz kapasitesinde bölgedeki en ileri teknolojik donanıma sahip ordu konumunda. Kendi geliştirdiği İHA’lar, demir kubbe gibi füze savunma sistemleri ve siber saldırı kapasitesiyle çok yönlü bir güç profili sunuyor.

Ayrıca İsrail, nükleer kapasitesi olduğunu açıklamasa da bölgedeki tek nükleer silahlı devlet olarak kabul ediliyor. Bu durum, İran’ın misilleme seçeneklerini sınırlayan en önemli caydırıcılardan biri.

ABD’nin belirsiz rolü

ABD, İsrail’in son saldırılarına doğrudan katılmadı. Ancak bölgede yer alan uçak gemisi, savaş jetleri ve üslerdeki askerî mevcudiyetiyle doğrudan hedef olabilir.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İran’a “ABD üslerini hedef almaması” uyarısında bulundu. Öte yandan Irak’taki diplomatların tahliyesi ve Orta Doğu’daki ABD birliklerinin ailelerinin bölgeden çıkarılması, olası bir çatışma durumuna hazırlık olarak değerlendiriliyor.

Savaş ihtimali mi, stratejik denge mi?

İran ile İsrail arasında askeri denge hem teknik hem siyasi düzeyde karmaşık. İran’ın vekil güçleri, dron kapasiteleri ve balistik füzeleri önemli bir tehdit oluştururken, İsrail’in savunma sistemleri ve ABD desteği ciddi bir caydırıcılık sağlıyor.

Tarafların doğrudan çatışmaya girmesi halinde kayıpların boyutu büyük olabilir. Ancak bu dengeyi bozan her yeni saldırı, Orta Doğu’da daha geniş çaplı bir savaşın fitilini ateşleme riski taşıyor.