Banka robotu boş cüzdanı görünce Windows 95’e dönüyor

Abone Ol

Bahçeşehir Öz Kilis Pide Lahmacun’da daha limon dilimi acılı lahmacunun buharıyla flört ederken yönetici dostum Tolga Özen meşhur vecizesini dillendirdi: “Banka, paraya ihtiyacın olmadığını kanıtlarsan sana para verir.” İşte o anda dank etti; Türkiye’de kredi başvurusu, “Mükemmel olmak ister misin?” diyen kişisel gelişim seminerine katılmaya benziyor. “Evet” dediğin an koşu bandı 18 kilometreye fırlar, eğim sonuna kadar açılır; eğitmen megafonla bağırır: “Dayanabilirsen faiz oranını konuşuruz!”

Başvuru ekranındaki sorular kız isteme gibi detaylı: Kefilinizin kefilini tanıyor musunuz, doğduğunuzda ilk ağlama desibeli kaçtı, ömrünüzü LIFO mu FIFO mu amorti etmeyi düşünüyorsunuz? Neredeyse “Sakızını kaç kez çiğnedin?” diye soracaklar; çiğneme sayısının bile risk skorunu oynatabileceğine inanıyorlar.

Tiyatro tam da bankanın cam kapısında başlıyor. Krediye ihtiyacı olan vatandaş sıra numarasını alıyor, ekranda kırmızı harflerle “Sistem Yoğun” yanıp sönerken gişe görevlisi çikolata yer gibi gülümseyip “Teknik ekip çalışıyor efendim” diyor. O teknik ekip—Schrödinger’in kedisi gibi—vardır ama yoktur, çalışır ama çalışmaz. Tam o esnada üst segmente dâhil müşteri içeri giriyor; elini cebinden çıkarmadan lobide mini kasırga estiriyor, müşteri ilişkileri yöneticisi havada süzülürcesine yanına geliyor: “Hoş geldiniz efendim, karton bardakta filtre kahve mi arzularsınız, kristal kupada sıcak çikolata mı?” Hatta keman eşliğinde “Limitinizi beş milyondan sekize çıkardık” melodisi çalınmaya başlıyor.

Memleket turuna çıkalım. Şanlıurfa’da kebap ustası Hasan Usta, dükkâna klima taktırmak için kredi isterken dosyasına isot reçetesi, ustalık belgesi, hatta “Acı Tolerans Raporu” ekliyor. Memur gülümseyip “Teminat?” deyince Hasan Usta bakır mangalını masaya koyuyor; hop, sistem kilit! Aynı şubeye sıra numarası bile almadan dalan müteahhit “Urfa’ya AVM yapacağım” deyince müdür dibek kahvesi ikram ediyor, elli milyon liralık limit on dakikada açılıyor. Kadıköy’de kitap kafesi işleten Ayşe Hanım raflarını yenilemek için iki yüz bin lira istiyor; banka “Kediniz Miço kefil olabilir mi?” tadında sorular yöneltip aşı karnesini istiyor. Sistem yine donuyor. Aynı saniye Bebek’teki yalı sakini mobil uygulamada “Jet Mortgage” butonuna dokunuyor; algoritma Boğaz manzarasını görüp mest oluyor, “Yirmi beş milyon lira hazır, iyi günlerde kullanın” bildirimi şampanya efektiyle düşüyor. Hatay Dörtyol’da ise portakal üreticisi Seda Abla nakliye avansı isterken banka portakal kasalarının nem oranını görmek istiyor; skor sallantılı çıkınca “Bir ay sonra tekrar deneyin” deyip gönderiyor. Aynı şubede Akdeniz ülkeleri turuna çıkmak isteyen iş insanının lüks karavan kredisi anında onaylanıyor, üstüne portakal reçeli hediyesi iliştiriliyor.

Sonuç malum: Urfa’da isot, İstanbul’da kedili kafe, Hatay Dörtyol'da portakal… İhtiyaç gerçek ve acilse “Sistem Yoğun”; ihtiyaç lüks ve gösterişliyse banka adeta otomatik paraşüt! Limit sonsuz, faiz nazik, kahve köpüklü. Görünen o ki Türkiye’de kredi bulmacasının cevabı hâlâ değişmedi... Paraya ihtiyacın yoksa kredin hazır; gerçekten ihtiyacın varsa… dua et, teknik ekip Schrödinger evreninden çıkıp sistemi açsın.

Son söz: Bankaların o çok övündüğü “yapay zekâ” var ya aslında içten içe bir nostalji kaseti. Cüzdanın zayıfsa, robot anında 1995’e ışınlanıyor: ekran mavi, fare imleci kum saati, hoparlörden “tıt-tıt-tııııııt” dial-up melodisi… Görev çubuğu kilitlenirken sen de Medusa’ya bakmış yolcu gibi taşa dönüyorsun. Derken karşı masadan biri gold kartını sallıyor—robot Windows 11’e terfi ediyor, işlemci 64-bit açılıyor, kredi baskısı lazer hızına çıkıyor. Demek ki finansın güncelleme şartı basit: paran varsa “Ready—Press Any Key”, yoksa “Ctrl + Alt + Sabır”.